23 Mart 2013 Cumartesi

Bu Hafta Hangi Kliplere Takıldım?

  Heyyy!!

   Umarım herkesin keyfi yerindedir. Ben bugün nedensiz yere fazla keyifliyim mesela. Arada gelip gidiyorlar, öyle kabullendim kendimi ben. Keyifliyim dedim de blogumu boşladığımı fark edince hemen attım kendimi bilgisayar başına. Ne yapsam, ne yazsam diye çırpındım durdum. (Yazar burada kendini acındırıyor.)  Sonra fark ettim ki bu aralar Youtube'dan çıkmıyorum ben. (Bize verilen ve asla yetmeyen haftalık kotama rağmen.) Eee o zaman neler izlediğimi neden burada paylaşmıyorum dedim. (Çok yaratıcıyım değil mi?) Neyse, ben de  öyle bir takıntı var ki; eğer çok sevdiğim bir şarkı olursa tüm gün onu dinliyorum bıkana kadar ya da bir videoyu, klibi sevmişsem 150 kere izliyorum falan. Eh hadi bakalım bu aralar ben neye kafayı takmış çok sevmişim ya da izleyip  de sevmemişim dışlamışım: 



  1- B.A.P - No Mery

  B.A.P adlı Koreli grubu daha yeni keşfettim. Şu an bu şarkıya feci takmış durumdayım. Bütün gün ''no no no mercy'' diye geziniyorum deli gibi ortalarda. Klip de oldukça sardı. Ekrana kitlenip nasıl bu kadar iyi dans edebildiklerini çözemeye çalışıyorum resmen. En kısa zamanda diğer şarkılarını da araştırmaya alıyorum. Şimdilik cılkını çıkartana kadar izlemeye kararlıyım.




 
  2Justin Timberlake - Mirrors 

  Justin müziğe geri döndüğünde yağmur dansı yapmıştım ama keşke yapmasaydım diyorum. Garip bir şekilde albüm bana çok zorlama geliyor. ''Yaptık işte bir şeyler dinleyin canım aa!!'' havası var şarkılarda. Klip çok hoş ama o ayrı. Bir de başroldeki iki tonton da Justin'in büyükannesi ile büyükbabasıymış sanırım, o yüzden extra puan veriyorum, çok tatlılar. Ama şunu da söylemezsem olmaz Justin bile yaşlanmış yahu!




  3-Infinite - Man In Love

  Normalde bu arkadaşlar bana çok çocuk görünüyorlar hani görüntü yok ses var diyeceğim ama ayıp olacak. Açıkçası sesler de pek mükemmel gelmiyor bana ama şarkı değişik bir şekilde çok sardı beni ve grup üyeler cidden çok şirinler, kanım ısındı kendilerine. Ayrıca klipte o tüm çiftlerin ortasında yalnız bir şekilde oturan arkadaş acını hissettim. Ah ah
diyor ve susuyorum bu duruma ama bu başka bir postun konusu. Haa ayrıca klipteki kediden ben de istiyorumm!! ( Dipnot: Bu şarkıyı 50 den fazla dinlemişimdir 2 günde.)




4-Rihanna - Stay

  Bir radyo stajyeri olarak her şarkıyı dinleyip öğrenmeye çalışıyorum işin içinde Rihanna olunca da atlıyorum hemen, dinlemeliyimmmm diyerekten ama nedense bu şarkı beni hiç sarmadı. Rihanna'yı çok severim. Ipodum doludur onun şarkılarıyla ama bu sefer herkesin aksine tatmin etmedi beni. Cık. Bızımla değilsın diyorum.




5-Cn Blue - Hey You

  Ah ah! Canlarım benim ya. Bu arkadaşlar yüzünden fangirl'lük günlerime geri döndüm. Her şarkıları mı güzel olur? Yaptıkları her şey mi şeker gelir? Yaptılar ki oldu. Her grup üyesini ayrı ayrı sevdiğim ama JongHyun'a extra torpil geçtiğim doğrudur bu arada. Hwa olsun Shin olsun Minhyuk olsun hepsini ayrı ayrı takip ederim. Hepsi benim bebeğim.  Ne zaman canım sıkılsa açar bu klibi izler mutlu olurum. (JongHyun burada fazla mı taş bana mı öyle geliyor?) (Tamam tamam salyalarımı silip devam ediyorum.)




6-Bruno Mars - When I Was Your Man

  Bruno'ya yorum yapmaya bile gerek yok bence. Yaptığı her şarkı beni etkiliyor arkadaş! Suratımda aptal bir sırıtma ile onu dinlerken buluyorum kendimi. Kadın ruhundan iyi anlayan biri olduğu gerçeği de var tabi. Neyse ben susayım da Bruno konuşssun diyerek sizi bu güzel klibi izlemeye davet ediyorum. (İzlemeyen var mı ki acaba?)




 
7-Juniel feat Yonghwa - Babo

  Yonghwa sayesinde Juniel'i keşfettim, mutluyum. O kadar güzel bir şarki ki insanın dinledikçe dinleyesi geliyor. İkilinin ses uyumu da harika. Şarkı da insana huzur veriyor. Benim biricik dostum Zeynep'in deyişiyle de Hwa kaslarını gözümüze gözümüze  de sokuyor. Daha ne olsun?




8-Inna -India

  Her ne kadar ismi India olsa da İstanbul'da çekilen bir klip kendileri. Buradan kendisine ''Ne alaka?'' gönderiyorum. Cidden niye Indıa isimli klip İstanbul'da çekilir ki? Neyse efendim klip oldukça gereksiz olsa da şarkıya bayıldım. Özellikle girişteki enstrümantal bölüm çok hoşuma gidiyor. Kendisi benim yolculuk şarkım olur.




9-SHINee - Dream Girl

  Açıkcası klip o kadar ilgi çekici gelmedi. Her zamanki şirin,sempatik SHINee ekibi işte... Ama şarkı cidden dile dolanıyor. Bayağı eğlenceli. Sporda yüzümde kocaman bir gülümseme ile dinledim.




10-One Republic -  Apologize

  Bu şarkı aklıma bir iki gün önce geldi. Tenefüste konuşuyorduk konu maskelerden, valsten açıldı. Ben bir ara romantik-tarihi kitaplara kafayı takmıştım tam o dönem de bu klip çok meşhurdu. Benim için özdeşleşmiş. Direk klibi açıp geçmişi yad ettim. Ne günlerdi!! (Tamam, biraz abarttım sanırım ama cidden anıları var şarkının.)




  Bugünlük de bu kadar benden. Bu hafta Damla bunları dinledi,izledi, salya akıttı. Hatta bazen klipler yüzünden saçmaladı ama sonuçta eğlendi.
  
  Ve şunu da eklemek isterim, keyfim olmadığında en iyi çözümün müzik olduğuna inanıyorum. Takıyorum kulaklarımı ve kampüsün güzel manzarasında her şeyi unutup bir yürüyüşe çıkıyorum. Size de tavsiye ederim. İnsan gerçekler hafifliyor, daha mutlu oluyor.


Haftaya yeni kliplerle buluşmak üzere. Yayımda ve yapımda emeği... :P Tamam cıvıdım. Gidiyorum artık ben. İyi seyirler.
Öpüldünüz.

19 Mart 2013 Salı

J.K Rowling - Boş Koltuk

Selammm,

  Bugün internette gezinirken beni oldukça mutlu eden bir haberle karşılaştım ve hemen blogumda da bu sevinci paylaşmalıyım dedim. Hazır mısınız? Tırımtıss (Bateri efektiydi o!) J.K. Rowling'in yeni kitabı ''Boş Koltuk'' sonunda Türkçeye çevrilmiş. (Orjinal ismi:The Casual Vacancy)  Kendimi bildim bileli Harry Potter hayranı olan ben, bu kitabı heyecanla bekliyordum tabi. Yalnız şimdiden uyarayım sizi, Harry Potter tarzı bir şeyler beklemeyin. Oldukça farklı bir temada olan bir roman bu. Konusuna gelirsek: 




Küçük bir kasaba hakkında büyük bir roman.

Barry Fairbrother kırklı yaşlarının başında beklenmedik bir şekilde hayata gözlerini yumar. Bu ani ölüm yaşadığı kasabanın halkı için büyük bir şok olacaktır.

Arnavutkaldırımlı meydanı ve eski kilisesiyle Pagford, sıradan bir İngiliz kırsalı gibi görünse de bu tatlı görüntüsünün ardında bir savaş sürmektedir. Zenginler fakirlerle, gençler ebeveynleriyle, kadınlar kocalarıyla, öğretmenler öğrencileriyle sürekli bir çatışma halindedir. Pagford kesinlikle göründüğü gibi bir yer değildir.

Belediye Meclisinde Barryden boşalan koltuk, kasabanın görüp göreceği en büyük savaşın tetikleyicisi olacaktır. 

Türlü düzenbazlıklar ve hırsla süren, herkesin birbirinin foyasını ortaya çıkaracağı seçim savaşında zafer kimin olacaktır?


  Sizce de ilginç bir konusu yok mu? Bir Harry Potter olmayacağı gerçek ama yazar bile bunu kabul ederken bize bir şey söylemek pek düşmüyor sanki. 

  Yalnız beni (Ve bir çok kişiyi) üzen ufak bir nokta çeviriyi Sevin Okyay'ın yapmamış olması. Çevirilerini ve onlara verdiği emeği çok severim çünkü. Çeviriyi Dost Körpe yapmış. 592 sayfa olan kitabın kapağı orjinal edisyonu ile aynı. Çok çok beğenmesem de kötü bir kapak da diyemem. Ve güzel bir nokta kitabın hem ciltli hem ciltsiz olarak satışa sunulacak olması.


  Ayrıca kitabın ufak bir bölümüne internetten ya da buradan ulaşabilir ve bir nebze merakınızı giderebilirsiniz hem de ufak bir bilgi sahibi olmuş olursunuz. Ben okudum ve açıkçası Rowling'in büyüsüne hemen kapıldım. Her zamanki gibi sizi içine çeken bir anlatımı var ki biz buna şaşırmadık değil mi? Yazdığı her kitabı okutmayı başarır bu kadın bence.


Benimki de Snape'ciğim.


  Türkiye'ye gidince ilk işim kitabı alıp okumak olacak. Kendimi Rowling'in dünyasına kaptırmak için sabırsızlanıyorum. Son olarak mükemmel hikaye anlatıcımızın şu sözünü paylaşıp kaçıyorum: The stories we love best do live in us forever so whether you come back by page or by the big screen, Hogwarts will always be there to welcome you home...



                                                                       Sihirle kalın :P 



14 Mart 2013 Perşembe

Happy White Day!!!

Selamlarrr!!!

Herkese mutlu mutlu ''White Day''. Bu White Day ne diye sorarsanız, Uzak Doğu'nun bir çeşit Sevgililer Günü. Şöyle ki normalde biz 14 Şubat'ı Sevgililer Günü olarak kutluyoruz ama onlarda 14 Şubat''ta kızlar erkeklere çikolata,şeker ve şirin hediyeler alırken erkekler bir şey yapmıyor. Daha çok şeker ve çikolata alıyorlar hediye pek yaygın değilmiş sanırım. Sonra gün gelir devran döner hesabı 14 Mart'ta da erkekler kızlara çikolatalar,hediyeler alıyorlar. Böyle şirinlikler,kibarlıklar falan... İşin güzel yanı sevdiğimiz ünlüler de bu güne kendilerini kaptırıp fotoğraflar falan paylaşıyorlar. Bir de eğer ben yalnızım bu günlerden nefret ettim derseniz (Ben ve biricik dostum Zeynep gibi.) sizi 14 Nisan'a alalım. Bu gün de Black Day yani Yalnızlar Günü. Yalnız olan insancıklar da bu günde jajangmyeon adı verilen siyah soya fasulye ezmesi ile yapılan bir çeşit ramen yiyorlar ve yalnızım dostlarım yalnızım yalnız diyorlar. Adamlar düşünmüş yapmış hacı. Bize de susup kıskanmak düşüyor burada. Gelelim internette denk geldiğim bazı kutlamalara : 

 
Mesela JYJ bu şekilde kutlamış. Yerim ben onları! 

Her birini ayrı ayrı sevdiğim CN Blue da unutmamış bu günü kutlamayı.

Kim Hyun Joong her zamanki gibi farkını konuşturarak balık hediye etmeye karar vermiş. Arkadaşlarım tam evlenilecek adam, eve yemek getiriyor daha ne olsun deseler de adam komik yahu.


SHİNee ekibinden Taemin ve Key ise kendilerinden büyük şekerlerle kutluyorlar bizi.

Eh o zaman tekrardan Happy White Day. 
Öpüldünüzzz!!!

11 Mart 2013 Pazartesi


  Herkese  merhaba!!!
  Blogu olmayan nadir insanlardan biriydim, sonunda ben de bir blog açtım. Yaptım oldu!! 
  Öncelikle size kendimi tanıtmam lazım tabi.  Kim bu manyak falan… Ben Damla. 18 yaşında , Odtü KKK’da okuyan, hazırlıkta quizlerle boğuşup Proficiency’e hazırlanan bir öğrenciyim. Lisedeyken falan aşırı inek bir tiptim (Herkes aynı şeyi söylüyor üniversite hadi hayırlısı.) ama üniversiteye gelince kalmadı pek ineklik.  Sosyal görünen ama içinde asosyallik olan bir kişiliğe sahibim.  Bir şeyi sevmişsem siz de onu sevene kadar durmadan konuşabilirim. (Arkadaşlarıma ben bile üzülüyorum bazen.) Peki neleri severim? Mesela konuşmayı çok severim. Yazmayı da pek bir severim. Dizi izlemek beni bayağı eğlendirir hatta  kendimi karakterlerin yerine koymaktansa direk diziye atladığımı, ayrı bir karakter olduğumu hayal ederim. Kitap okurken farklı bir boyuta geçerim. Beğendiğim her şarkıyı dinlerim hiç çekinmem. Hayalperest olduğumu söylerler. Bu kadarcık işte…(Kaçmak serbest!)



(Voldemort abimiz kadar  ümitsiz durumda değilim Allah'tan.)

Peki neden bu  bloğu yazmaya karar verdiğime gelirsek ; işte sebep: Kıbrıs’ta yapacak şeyler o kadar az ki can sıkıntısından patlamak üzereydim. Böyle içte bir sıkıntı, sürekli kendimi dışarı atmalar başlayınca orada dur bakalım dedim. Ayrıca  bir şeyler yazmayı da hep sevmişimdir. Çene de düşük olunca insanları baymadan ne yapabilirim diye düşünürken arkadaşım Duygu blog fikrini ortaya attı. Dizilerden modaya, filmlerden şarkılara hatta belki günlük hayattan bir şeyler içerecek bu blog. Oradan buradan tırı vırı şeyler yani. Hep birlikte eğlenmeye diyor bugünlük veda ediyorum

(Ben de bebeğim ben de)



Umarım siz hiç benim kadar sıkılmazsınız. Öpüldünüz.